29 Mayıs 2012 Salı

Nalan Tatilde


Her bahar umutla leyleği havada görmek ve bol bol yolculuğa çıkmak için havalara bakarken ;bu yıl havalardan ötürü leylekler aklıma bile gelmedi.Hatta leyleklerin gelmiş olabileceğini bile düşünmedim.
Gelmedi ama aniden uğrayan konuklarım kardeşlerim olunca onların peşine takılıp gitmek konusunda alışkanlık kazanınca leylekleri beklemenin anlamsız olduğunu anladım.
1Mayısta uğrayan  ablamlarla İstanbula gitmiş torunlarla haşır neşir günler geçirip dönmüştüm.                m
Mayıs sonunda da kızkardeşim ve eşi geldiler.hafta sonunu beraber geçirdik

Cuma günü önce işlerini halledip ardından Anıtkabire gidip Atamızı ziyaret ettik.Akşamında hep beraber kahvemizi içtik





Fincanlarımızın şıklığı gözünüzden kaçmamıştır değil mi? Mustafa Kemalle kahve içmek gerçekten de bambaşka güzel.

 

Cumartesiyi de beraber Ankarada geçirip pazar sabahı kendimi sabahın beşinde Antalya yollarında buldum.
Durun acele etmeyin bu foto pazar sabahı saat 11.00 sularında çekildi.
Burası Bursa Nilüferde Dodurga  köyü dahilinde bir işletme .
Uzun boylu ama genç çınarların gölgesinde ,Nilüfer çayının  melodisi arasında kardeşimin eşinin neşeli ve cana yakın annesi,ağabeyi ,yengesi ve tatlı yeğenleriyle çok güzel bir kahvaltı manzarası sergiledik.





Burada da gelin kaynana iki Canan arasında Nalan  bendeniz.


Günün devamında Bursa turu,Bozüyükte Füsunda çay molası,Eskişehirde konaklama ve ertesi sabah Eskişehir şifalı kaplıcası ile devam etti ve biz pazartesi günü saat 18.50 de Antalyaya vardık.
Devamı yarın akşam internet bağlantısı müsade ettiğince yazılacak.
sözün kısası ben ANTALYADAyım:))

25 Mayıs 2012 Cuma


İlginç bir nikah hatırası mı istiyordunuz?
İşte değişik bir öneri
bu çifte ne dersiniz;sizi temsil edebilirler mi?
Yan tarafına adlarınızın baş harfleri veya tümü yazılabilir

Diğer yana da tarihi yazabilirsiniz. ben olsam daha güzel bir yazı stili kullanırdım.
Hatta nikah şekeri olarak vereceksem  küçük bir lavanta bohçası da eklerdim.
Kır düğünlerinde,düğün sofralarında yer kartı tutucusu olarak da görev alabilir.

Nasıl yapıldığını merak ediyorsanız   gelin ve damadı saçlı      görmek isterseniz burada

22 Mayıs 2012 Salı

Civciv mi yumurtadan...

Ertuğrul yumurtayı bir türlü sevemedi.Her şeyi iştahla yiyen çocuk balık ve yumurta söz konusuysa epeyce eziyet ediyor.
Annesi bunu görsün de oğluna  böyle bir yumurtalı tabak hazırlasın  belki her gün isteyebilir.
O yemezse yiyecek birini tanıyoruz nasılsa.
Yapımı detaylarıyla burada

20 Mayıs 2012 Pazar

Mantara bayılırım

Yemeğe de, bakmaya da,çizmeye de bayılırım.
Bu resmi görünce rahmetli anneciğimin büyük boy tahta dikiş ipi makarası ve kartondan kestiği bir daireden iskeletini oluşturup yaptığı mantar iğnedenliği hatırladım .
Şapkasını kırmızı,gövdesini beyaz ,nakış orlonu ile sık iğne örüp amigurumi yaptığını bilmeden  imal etmişti.
Rahat ve dengede durması için daha ufak bir daireyi taban yapıp onu da kahverengi ebruli iple kapatıp üzerine minik mantar tomurcuklar ve yeşil otlar  örerek tamamlamış,herbirimize birer tane vermişti.

Bu daha da akıllıca olmuş .Taş daha oturaklı bir konum ve hava sağlamış .Bu yaz denizi yakından görebilirsem bir kaç taş toplamalı diyorum:)
kaynak

19 Mayıs 2012 Cumartesi

İşte Cumhuriyetin Bekçileri


                                              Bayrağını ağlayan bir bayraksız kardeşe veren delikanlı
                                                            Bayrağını öpen  kızımız

Bayramımız Kutlu Olsun


18 Mayıs 2012 Cuma

Karaciğerlerimize kıyak yapmak zamanıdır


                                                                   (resim netten alıntı)

Birkaç yıldır yoğun bir şekilde bizi enginar dostu yapan doktorlar, programcılar ,alternatif tıp uzmanları etkisi  ile olsa gerek enginarın artık karaciğer dostu olduğunu öğrendik. Karaciğerin vucudumuza giren zararlıları ve zehirleri temizlediğini,
enginarın da karaciğeri temizleyip onardığını da bu yolla öğrendik.
Hatta lezzetli yemekleri yapılan soyulmuş, tabak haline enginarı yemek kadar   çiçek (baş)yaprakları  , 
sapı ve  sap yapraklarının da şifalı olduğunu öğrendik.

Arz-talep meselesi olsa gerek bu yıl  pazarlarda gördüğüm enginar tezgahlarında uzun saplar ve saplarda yapraklar olan enginarlar bolca var.

İstanbulda  pazarda böyle enginarlar bulunca Ender Saraçın tv de verdiği reçete için  çok uygun olan saplı  yapraklı enginarlardan alıp  karaciğerlerimizi temizleyip yenilemeye karar verdim






Büyük boy 4 adet enginarın yaprakları teker teker koparıp aldım.Enginarları  ayrıca yemek yapılmak üzere ayırdım.





Sapları da birkaç parçaya bölüp hazırladım.




Bir demet karahindibayı ,enginar sapındaki yapraklardan birkaç tanesi ile beraber yıkayıp hazırladım
Hepsi büyük bir tencereye konup üzerine 5litre su ekledim.






2 tepeleme çorba kaşığı dolusu zerdeçal,
1tatlı kaşığı lavanta(5litre suya sadece 1tatlı kaşığı koymaya dikkat edilecekmiş.Toksik olduğu için fazlası zehirleyebiliyormuş)
1çay kaşığı deniz tuzu da içine konup ocağa kaynamaya bıraktım.
Kaynama başlayınca 10 dakika kadar kaynatıp ocağı kapattım.
15 dakika demlenmesini bekleyip 2limonun suyunu ekledikten sonra  soğumasını bekleyip süzdüm.
Ender Saraç'ın tavsiyesine uyup kalan posayı da tülbent yardımıyla sıkıştırarak iyice suyunun çıkmasını sağladım.
Karaciğerlerimizi  temizleyecek,birikinti,yağ,posa  ne varsa atıp yenileyeceğini doktorlardan ve şifacılardan dinlediğim bu ENGİNAR İKSİRİNİ hane halkına silah zoruyla  sabah-akşam aç karna birer su bardağı dolusu içirdim.
Sabahtan başlayarak nerdeyse akşama kadar beni oyalayan,parmaklarımı ve avuçlarımı siyaha,tenceremi,yaprakları  bastırmak üzere üstüne kapadığım cam tabağı ve süzdüğüm tülbentleri zerdeçal sarısına boyayan bu kıymetli suyu bu yıl üç kere tekrarlayarak kendime karşı görevimi yaptım.
Gerisi karaciğerime kalmış ne diyeyim  :) şifa olsun.

Hızımı alamayıp Zeytinyağlı,havuçlu,patatesli pişirdiği,dolmasını ve konservesini de yaptığım enginarlı uğraşlarımı da paylaşmaya devam edeceğim.
Mutfak ağırlıklı bir blog olmasam da arada bir benim de yemek pişirdiğimi hep beraber hatırlamakta fayda var:))

Atma,sakla,duvara tak

Boşalan krem kutuları,peynir kapakları,çeşitli ambalaj malzemelerinin amaca hizmet edebilecek parçaları.
Yani ben gibi bu da işe yarar,şu çok güzel bir şeymiş,aaa bu lazım  diyerek biriktirenler hadi gene iyisiniz bu kıyağımı unutmayın. Aradım taradım (taradım derken Ertuğrul gibi elimi saçıma götürdüm)
bulduğum çözümü sizinle paylaştım. ne büyük iş yaptım :)
ama iyi yaptım.
Benim, duvarlara bir şey takmam bakanlar kurulu kararıyla yasaklandığından bari bu fikir araya gitmesin  kaynağın kulağı çınlasın dedim paylaştım. Biri beni durdurmazsa devamı bir varmış bir yokmuş şeklinde devam edece.....

hah telefon çaldı kurtuldunuz:))

kaynak

İnanmak istemiyorum


Biliyorum sandığım konulardı.Okudum şok geçirdim,Her duyuşumda ,okuyuşumda gözüme ,kulağıma inanamadığım işler.
Yine inanamadım inanmak istemedim .Şok oldum.
Siz de olun istedim:(

Engin kültür enginkultur@gmail.com
18:11 (6 saat önce)
Kime: add-zmtadd_anadoluhar.add_buyukcekme.addgebzeaddkayseriaddkmarasAtaturkMilliye.bagcilaraddcydd-sisli-gen.demokrasipazarie6blokgz-addimecetuketimbu.karadeniz-addkemalistizkuvva-i-milliyenazaddmailreddi-ilhakala.terme-add
Yolculuk nereye veya quo vadis?
Havyar sever misiniz?
Ayıptır söylemesi, eskiden az da olsa yerdim. 

 
Bizim evin arkasında tutulurdu dünyanın en kıymetli havyarını sunan balık, morina (mersin balığı). Karadeniz’de yaşayan mersin balıkları yumurtlamak için Kızılırmak’dan içeri girmeye çalışırlarken, yakalanırdı.
Dev balıklardı mübarekler.
Ben diyeyim 100 kg., siz deyin 200...
Vallahi avcı palavrası değil, 1.500 kiloluk morina var tarihte. 

Kuyruğu bile Karadeniz illerini beslemeye yeterdi (bu biraz avcı işi oldu) Simsiyah, pırıl pırıl bir havyar çıkardı içinden.
Güzelce işlenip, kutulanır, doğru yurt dışına giderdi. 

Geçen gün bir marketin balık reyonunda gördüm. Bilenler bilir, havyar (siyah) kutusu tipiktir. Baktım, Rusça ve kril harflerinin takliti ingilizce chaviar yazıyor kapakda. Bir de mersin balığı resmi. Altında da, “original product of Russia” yazmışlar.

Karadenizde mersin balıklarını bitirdik şükürler olsun. Ruslar, Azeriler ve İranlılar uyanıklık yaptılar, Hazar Denizi’nde balığı yakalayıp ameliyatla yumurtasını alıp, balığı geri bıraktılar.
Biz Türk usulu çalıştık, balığı da, yumurtayı da yedik. (Hatta yumurtlama erginliğine gelmemiş balıkları da yedik).
Kavanozdan gördüğüm kadarıyla siyah inci taneleri parlıyor, tıpkı havyar. 

Satıcıya sordum,“bu mersin balığı havyarı mı?”,“evet abi” dedi.
“Neden ucuz?” “Rusya’dan geliyor abi, Hazar havyarı”.
Kavanozun altındaki etiketi de okumalı. Derin bilgiler var orada. 
İçindekiler: okyanus balık bulyonu (uskumru); tuz, zeytin yağı; pektin E211, sodyum benzoat E202, Potasyum Sorbat, Doğal renk E153. Muhteşem, değil mi?

Sen uskumruyu al, parçala, minik toplar yap, siyaha boya, koruyucu kimyasallarla harmanla ve elaleme “doğala özdeş havyar” diye kakala. Satan adamın haberi yok. 

Baktım markette zencefilli gazoz da var, 
ithal etmiş büyüklerimiz, sağolsunlar. İçinde zencefil var mı? Yok. Aroması da, rengi de yapay. Ama kendisi doğala özdeş. 

Bizim bir çiçekçi var, serada karanfil ve gül yetiştiriyor. 
Satmadan önce üstlerine koku sıkıyor. Doğala özdeş gül!
Zavallı bülbül! 

Kayseri’nin en ünlü mantıcısına götürdüler, 
Kaşıkla diye bir yer. ‘Yer’ demek doğru değil, entegre tesis mübarek.Bir kapıdan 80 kilo giren, diğer kapıdan 100 kilo çıkıyor. En iyi Kayseri mantısı burada” 

Aldım iki kutu, eve getirdim koydum dondurucuya. 
Bir ay sonra yemeğe kalktık, baktık mantı acılaşmış. 
Niye ki? Et mi bozuldu?

Etin bozulması mümkün değil, çünkü et yerine soya kıyması kullanıyorlar, içinde et olan mantı neredeyse kalmadı.

Acılık içindeki azot gazından geliyor. 

Raf ömrü uzasın diye paketlenme aşamasında azotu basmışlar mantıya. Doğala özdeş!

Bir bilgi daha: O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazı zamanla gıda zehirlemesine yol açıyor.
Bunların hepsi doğayla özdeş gazlar. Onlara “gıda gazı” diyorlar. 

Azot gazı da, oksijen de istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor.

Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızı görünsün raflarda. Yasal bunlar, girin internete “gıda gazı” diye yazın, görün neler yediğinizi. 

Markete üzüm gelmiş. Kırmızı, iri, dipdiri şeyler. 
Erik gibiler maşallah!
Nereden geliyor bunlar? Şili'den. 
Şili mi? Evet! 
Kaç gündür buradalar?
3-5 gün oldu. 

Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları. 
Uzun yolculuklar sonunda bizim kasabaya kadar geliyor. 
Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor. Hala kütür kütür. 

İyi ama, nasıl? Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. 
Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:Dane büyüklüğünü arttırır,
Dane ağrılığını arttırır,
Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir,
Tam olgunlaşmadan daneye parlak sarı yeşil rengini verir,
Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar,
Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir.
Raf ömrü uzar.
Nedir bu?
Sitokinin.
Büyüme hormonu.
Bakın şu şansa ki, sitokinin insanda da aynı işe yarıyor.
Sonra anneler şikayet ediyorlar “ee benim çocuk erken kıllanıyor!”
Bu dünya böyle hanım abla, sen üzümü alırken kıllanmazsan, çocuğun kıllanır. 

Adana’da çiftçilerle çalışıyoruz.
Yaz güneşi altında soğutması olmayan tankerle süt topluyorlar mandıralara. Şöföre soruyorum “bozulmuyor mu bu sıcakta süt?”
“Abi, tankere iki bardak hidrojen peroksit döküyorum, akşama kadar bir şey olmuyor.”
Hidrojen peroksit dediği şey kadınların saçlarının rengini açmak için kullandıkları bir kimyasal. Çok kötü değil, sadece canlıları öldürüyor. Süte koyunca bütün bakteriler ölüyor, geriye bozulacak bir şey de kalmıyor. Doğala özdeş süt!

Bu anlattıklarımın hepsi yasal. Temel problem şu ki: 
İnsan doğa ilişkisi değişti. İnsan yeni bir doğa kurgusu yaptı, kendini doğanın dışına aldı, doğayı alınır-satılır mal yaptı, sentetikleştirdi ve tüketime sundu.

Hal böyle olunca, insan kendinin doğal bir varlık olduğunu unuttu.
(beşer işte, unutacak elbet)

İnternetten pantalon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bildi.
Optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bildi.
insan artık bu Doğala özdeş!

Direnmek lazım. 
Bakkalı, manavı, kasabı, süpermarkete karşı korumak lazım. 
Semt pazarlarını kullanmak, pazarcı esnafıyla dostluk kurmak lazım. 

Hijyen, reklam, ambalaj illizyonuna teslim olmamak lazım. 
Bir de, son moda “doğal ürün – yöresel ürün pazarı” adıyla işin cılkını çıkartanlara karşı uyanık olmak lazım.

Ama en önemlisi, 
Ara sıra doğaya çıkıp, derin derin nefes almak lazım.

Dilerim ki, 
Tanrı toprak ana ile gök babanın evladı olduğumuzu hatırlatmak için çok acı çektirmez.

Sunay Demircan

17 Mayıs 2012 Perşembe

Blujean'iniz mi delindi,yamayalım


Bahar geldi,çayır ,çimen ,parkta koştururken sevgili kotlarımız   sürtünen yerlerinden aşınıp deliniveriyorlar.Epriyen yerleri onarmak mümkün
Bir sitede resimlerle uygulanmış.
tersine  bir tela yapıştırılıp
Kotun arkasında epriyip delinmiş yer



yüzünden zigzaglar halinde düz dikişle işlenip


Oldukça belirsiz hale getirilmiş
Kaynak ve diğer görseller


Yazıma yorum yazıp Ankarada bir adres veren nedrete sevgilerle yorumu buraya alıyorum.
"Nedret dedi ki...
Örücü Hüseyin Özyürek
Necatibey Cad. Güneşli Pasajı No:16/15 ANKARA
5 TL ye örer, yırtık yeri ararsın bulamazsın:))))
Eve çağırıp sigara yanıklı kanepeyi ördürmüştüm:)))"


16 Mayıs 2012 Çarşamba

Bir buket börek ister misiniz?



Anneler günü geçti ama zaten annelere de sevilen herkese de sevgileri iletmek için bir gün değil hergün uygun değil mi?


İşte sevdiklerimize vermek için bir buket gül.
Hem de yenebilir,el emeği de üstelik. 

  yapımına kısaca göz atalım mı?
                                             Yuvarlak kalıpla  iki boy kesilen hamurların büyük olanına iç konur dürülüp bükülerek  gülün dibi oluşturulur,
                                goncanın etrafı küçük dairelerle sarılmaya başlanıp gül formu geliştirilir.

Derkeeeen güller  yapılmış bile;bundan sonrası,hamurun reçetesi,pişirilmesi,kotarılması ise sahibinden öğrenilmeli ve bloga gidilmeli değil mi?
Denerseniz ve beğenirseniz bir küçük buket de ben isterim haberiniz olsun:)

Elgizin şalvarı




Annesi Elgize bir internet sitesinden bu şalvar pantolonu almış. 2-3 yaş için yapıldığından biraz büyük oldu.




Ben de hemen üzerinden kalıp çıkarıp bir deneme yapayım diyerek  pantolonu önüme koydum






Üzerine bir poşet keserek yerleştirip kalıp çıkardım.


Çizgili kumaş olduğundan yan ve roba parçaları iptal edip düzden kestim.
Şimdiye dek çok şükür,başlayıp da olmadı diye attığım bir iş pek olmadı ama :) ne olur ne olmaz zaten deneme diyerek yan ve roba parçaları ayırmadan  biçerek diktim.





Kemer,paça ve ağda kumaş çizgilerini yatay kullandım.








İşte bu da benim yirmibeş kuruşluk  şalvar.
Yukardaki 25 liralık şalvar kadar güzel olmuş mu?

Dedesi bir Maraşlı olarak; Maraş şalvarı olmuş diye   beğenilerini   bildirdi



bir de manken hanım rahat dursaydı...





15 Mayıs 2012 Salı

Anneler Günüm

Anneler Gününün yarısını Ertuğrul efendi ile annesine kahvaltı sofrası hazırlamakla ,yaptığı resimleri,oyun hamuru pastasını ve okulda dizdiği inci kolyesini annesine verme seremonilerini izlemekle geçirdik.
Anneannelere anneler gününden pay verilemeyeceğini  öğrendik. Ama benim ,annesinin annesi olduğumu kabul ettirip,onun bana anneler günümü kutlaması iznini güç de olsa koparabildik.
Sonrasında beraberce otobüsümüze kadar gidip  uğurlandık.
Bir ara dedesine sataşıp ille Ankaraya gelmek istediyse de teyzesinin telefonlarına çıkmadığı için eve alınmayacağını düşünerek vazgeçti :))

İkinci yarı da Nilüfer turizmin anneler günü karanfili,çay kahve  ikramı, biraz bulmaca, Gillian Flynn 'in Keskin Şeyler kitabı eşliğinde devam etti.
Araya koltuk ekranımdan     Wasabi filmini  izlerken köpük bardaklara desen vererek Ert efendinin deyimi ile artsanat yaptım.
Sonunda yolculuğun büyük bölümünü uyuyarak tamamlayan Mahocuumla Ankaramıza kavuştuk.
Bütün annelerin ve anne olmak isteyenlerin,bütün hatunların ANNELER GÜNÜ kutlu olsun efendim,geç oldu ama kusura bakmayın:))

 

9 Mayıs 2012 Çarşamba

İzmirde Tezhip Sergisi

İzmirdeki Kaatı Sanatına farkındalık etkinliğimden ilişkimizi sürdürdüğümüz sevgili vefalı Arzucuğum Arzu Elçi Yurtsever'in de aralarında olduğu grubun Tezhip Sergisi davetiyesini benim yerime İzmirde oturanların görebilmesini umut ederek paylaşıyorum.
Gidebilmeyi çok isterdim,vakit,nakit veya sağlık ile birtürlü bir araya gelemediğimizden pek mümkün görünmüyor:))

8 Mayıs 2012 Salı

İstanbuldayım

Bir haftadır İstanbuldayım.Ertuğrul ve Elgizle oynamak ,Cuma ve Salı pazarını eleklemekten başka ,Sevda Yengemizi ve Amerikada bizi  her şekilde sarmalayan sevgili  Suzan  Hanımı ziyaret edebildik.
Bu arada kızımın salonuna yeni bir tül ile Elgize birşeyler dikmek de mümkün oldu.
Yarın dedemiz de bize katılacak hafta sonunda Ankaraya döneceğiz.
Bol bol resim çeksem de burada pc ile ilgilenmeye zaman yetmiyor.

Ben de ;İçimden Geldiği Gibi blogunda gördüğüm bu yatağı paylaşarak haberlerimi vermek istedim.

1 Mayıs 2012 Salı

pizza İsteyen Var mı:))








Bu ne acaba
hımmmm yiyecek bi şeymiş,güzel kokuyor


yesem mi 

           
hımmmm pek güzelmiş başka var mı?