16 Mayıs 2014 Cuma

Bilmediğimiz Değerlerimiz Er-Razi


​Soma acısı yüreğimizi dağlamaya,sinir ve öfkemizi bilemeye devam ederken bir nefes payı olsun diye Mehmet Bedri Güntekin'in yazısını okudum. 6oo yıl önce yaşamış bir islam aliminin hayatı ve tesbitleri ilgimi çekince paylaşmak istedim. Yorum ve tesbitleri okuyana bırakıp ;o günün dünyasındaki Batı'nın ve islam aliminin durumu ile şimdi islam aleminin bu günki durumunun analizini yapmaya iç dünyama gömülüyorum. Sizin paylamak istediğiniz çıkarımlar olursa  merakla okumayı bekliyorum...


Paris Tıp Fakültesi’nin tek hocası!

Bundan 600 yıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kitaplığında tek bir kitap bulunuyordu ve bu kitap, İslam Dünyasının 9. yüzyıl ortalarında Rey’de doğmuş olan büyük bilginlerinden er-Razi’nin “El-Havi” kitabıydı (Latince Cotinens). Kitap öylesine değerliydi ki zamanın büyük kralı XI. Ludvig, kitabı ödünç almak istediği zaman 12 gümüş Mark ve 100 altın Taler vermek zorunda kalmıştı. Bu parayla o zaman tek nüshası olan eserin, sağlığıyla ilgili ciddi bir sorun olduğunda özel hekimlerinin ulaşabilmesi için kopyaları çıkarılacaktı.
Uzun boylu sarışın bir İskit olan er-Razi 30 yaşına kadar Rey’de sarraflık yaptı. Sitar çalan ve yerel çapta tanınan bir müzisyendi. Bundan sonra Rey’i bıraktı, zamanın bilim merkezi Bağdat’a gitti. Dönemin en büyük bilginleri “Musa’nın oğulları” ve Huneyn bin İshak’ın yanında tıp eğitimi gördü. Daha sonra Rey’e döndü ve bir hastanenin müdürü oldu.
Ama Rey, düşündüklerini yapabilmek için ona küçük geliyordu. Bağdat’a gitti, büyük bir hastanenin başhekimi oldu. Arkasında kalabalık bir “öğrenci” topluluğuyla yaptığı hasta dolaşmaları ve her bir hastanın rahatsızlığı ile ilgili olarak yaptığı uzun anlatımlar ve nasıl bir tedavi yapıldığına ilişkin verdiği bilgilerle ünlenmişti.
Hükümdarların saygı duyduğu bir bilim adamıydı. Kendisi kıt kanaat geçinirken, yoksullara iyileştirdikten sonra para vererek yardım ederdi. Halkın sevgilisiydi. Yoksullardan hiç para almaması ve hatta yaptığı yardımlar, halk arasında Razi’nin metalleri altına çeviren simya formülünü bulduğu dedikodusuna yol açmıştı.
Razi 925 yılında, ömrünün son yıllarında sığınmış olduğu kız kardeşinin Rey’deki evinde sefalet işinde öldü. Yaptığı kimya deneyleri başarısız olduğu için zamanın Horasan Hükümdarı el-Mansur tarafından kırbaçlandı. Görme yeteneğini kaybetti.
Tıp, kimya, teoloji, felsefe, astronomi ve matematik konularında en az 250 büyük-küçük eser yazdı. Öldüğünde kızkardeşinin evinde bir sandık dolusu notları vardı. Sandık yıllarca kapalı kaldıktan sonra dönemin veziri İbn-el Amid, Rey’e ünlü Hekimin öldüğü eve gelmiş, Hatice’ye yüklü miktarda bir para ödeyerek Razi’nin sandığını satın almıştır. Razi’nin öğrencileri olan hekimleri toplayarak, onlara kâğıt tomarlarını gözden geçirip sınıflandırma ve bir el kitabı hazırlama görevi vermiştir. Ortaya çıkan esere el-Havi (Tıbbın içeriği) adı verilmiş, aynı eser Batı’da Cotinens diye adlandırılmıştır. Bu eser 30 ciltten oluşan ve Hipokrattan o güne kadar ki bütün tıbbi bilgiyi içeren bir ansiklopedi niteliğindedir.

Ölüme meydan okuma
Razi, bilim çalışmasını halk için yapmıştır. “Yanında hekim olmayan herkes için kitap” isimli eserinde bütün hastalıkları tek tek anlatmakta ve tedavi yollarını anlatmaktadır.
Şu sözleri onun hastaya bakış açısını çok iyi anlatmaktadır:
“Bir hekim sonuçtan emin olmasa bile, her zaman hastalarını daha iyi olacaklarına inandırmalı ve onlara iyileşecekleri umudunu vermelidir. Tıpkı ruhun yaratıcı gücüne bedenin kulak vermesi gibi, hekim de, ölümün kendini gösterdiği bu hastayı cesaretlendirmeli ve ona yaşama gücü vermelidir.”
Düşünün ki bu sözler kaderci bir dünya görüşünün hakim olduğu bir dönemde söylenmektedir. Bu koşullarda Razi, “ölümün kendisini gösterdiği hastaya” yaşam gücünü verecek iyimserliğin verilmesinden yanadır. Beden” ruhun yaratıcı gücüne kulak verebilir” demektedir.

Hastalığa bilimsel yaklaşım
Razi, “hastalık tohumu”nun dışardan insan bedenine girdiği görüşündedir. “Tecrübe hekimden daha kıymetlidir. Hamur, mayanın girmesi ile ekşidiği gibi, hastalık tohumlarının da insan vücuduna girmesi ile insan hastalanır.”
Bundan dolayı Razi “bölgelerin sıcaklık, rüzgar ve nem durumuna, evlerdeki sağlık koşullarına, banyolara da dikkat etmiştir. Kötü kokuların giderilerek hasta odalarının havalandırılması, odalara uygun bir ısının olması, temiz içme sularının tüketilmesi ve hastaların sık sık yıkanması gerektiğini belirtmiştir. Oysa bütün bunlar, Haçlı seferlerinden önceki Ortaçağ Avrupa’sında din adamlarının gözünde beden eğitimi ve jimnastik ile birlikte sefahat ve iffetsizlik olarak belirtilmekteydi.” (Mehtap Bağlıoğlu, Bilim ve Ütopya, Aralık 2013)

Çalışmaları
Razi çeşitli konularda çok sayıda eser bırakmıştır. Öğrencilerinin derlediği ve Paris Kütüphanesinin tek zenginliği olan el-Havi bunların başlıcasıdır. Bunun dışında “Bir saatte şifa”, Çiçek ve kızamık üzerine risaleleri, diyet ve yemek pişirme kitapları, Batıda Liber Almansoris ve liber Pretioses diye bilinen kitaplar sayılabilir.
“Uzay boşluğu üzerine bir risale de içeren “Mıknatısın demiri çekme nedeni” başlıklı bir kitap; dünyanın iki eksen çevresinde döndüğünü ve Güneşin dünyadan daha büyük, ayın ise daha küçük olduğunu kanıtlayan, “Dünyanın biçimine dair kitap” adlı bir eseri; “dinlerin eleştirisi” adlı bir kitabı; Er-Razi’nin dünyanın yöneticisi olarak beş tanrısal ilkeyi kabul ettiği “Tanrısal bilim – İslama karşı nasıl bir sapkınlık?” adlı eseri; dinden bağımsız bir ahlaka işaret eden ve ölümden sonra başka bir hayatın olmadığını kanıtladığı için bu yaşamı cesaretle sürdürmeyi, öteki vaatlerle ve tehditlerle yolundan şaşmamayı öğreten başka bir eseri. Ayrıca yemek ve turşu hazırlama kitapları ve şiirleri.” (Sigrid, Hunke, Batıyı Aydınlatan Doğu Güneşi, Kaynak yayınları, s.167)
Er-Razi tam bir bilim adamıdır. Bilimsel faaliyet adı altında faaliyet yürüten şarlatanlara karşı mücadele etmiştir. Ömrünün son yıllarında artık görmeyen gözüne ameliyat etmek isteyen hekime, Gözün kaç tabakası olduğunu sormuş, cevap almayınca da “daha gözün kaç tabakası olduğunu bile bilmeyen birisinin gözüme el sürmesine müsaade edemem” demiştir.
Er-Razi, Sigrid Hunke’nin deyişiyle “Batı’yı Aydınlatan Doğu Güneşi”ni var eden en önemli isimlerden biridir.

1 yorum:

Dolunay -Alanayarts dedi ki...

ilk kez duydum biliyormusun hem şaşırdım hem sevdim.sağolasın nalanım bu güzel yazı için.