22 Eylül 2010 Çarşamba

Okuma Sevdam


-Resim torun Ertuğrul-


Çocukluğumda okul ve okuma sevdam çok meşhurmuş.İki -üç yaşında mektep önlüklü bir resim var, paylaşacaktım bulamadım.
Annem ısrarlarıma dayanamamış ablamın eski önlüğünü bana uyarlamış.Onu giymiş cin gibi bakıyorum.
Neyse 5 yaşındayken kapımızın önünden geçen öğretmenlere
pencereden sarkıp beni okula alın yalvarışlarım tüm öğretim yılı hergün tekrarlanan bir hal alınca başöğretmen tamam getirin şunu da görsün gününü demiş ve 14 kasımda 5 yaşımı bitireceğim yıl okula başlamışım.

O zamanlar biz alfabenin harflerini sırasıyla ezberler,ardından seslileri sessizlere ekleyerek ab,al,aç vb gibi heceler oluşturup okumaya geçerdik.
Galiba son yıllarda yine sesle okutuyoruz diyerek bu eski harften yola çıkılarak öğrenilen metoda dönülmüş.
yazık,
zirâ bu metodla göz sıçramaları hece boyunda kalır.oysa cümle metodunda cümle,hatta paragraf boyunda göz hareketiyle hızlı okunur.
herneyse gene dağıttık konuyu
Bendeniz okula başlamış ve de mutlu mesut harfleri öğrenmiş hecelerle yeni tanışmışken hastalandım.Bademcik olmuşum evde yatıyorum...
Anacığım dikiş dikiyor,babamın fotoğrafhanesi ve karanlık odası evde bir bölümde,gelen giden, iş güç...
ben de habire anneme masal anlat bana bak diye tutturuyorum.Annem birkaç masal anlatıyor filan ama kadının işi çok, başı kalabalık. Sinirlenmeye başladı biraz sonra hasta masta demeden iki tane geçirecek kıvama gldi ki ablam okuldan döndü.
Annem hemen ona git Fikri den bir hikaye kitabı al dedi yeni okuyanlar için basit ve iri yazılı olsun dedi.
O zaman kasabamızda sadece kısaca adıyla andığımız Fikri ve Settar Beylerin karşılıklı dükkanlarında defter kalem,düğme, iplik ,çivi kerpeten gibi binbirçeşitimsi iki dükkan kitap satılırdı.
Ablam elinde bir kitapla döndü.Adı Pamukla Pabuç.
O arada annem babamın fotoğraf kartlarından birini okuma yazma fişi ebadında kesip hece boyutunda bir pencere oymuş ,beni oturtu kitabı bir elime hece penceremi öbür elime verdi bak dedi bu pee bu da aa çarp birbirine bak ne oldu paaaa muk laa
diyerek asabi bir tavır ve sesle başladı beni oktmaya...
Eh hakkımı yemeyeyim zekiyimdir-aynı zamanda salağımdır ama bu başka bir konu, karıştırmayalım...
ek ük kek kük derken ben o akşam kitabımı okuyup bademciklerimin ateşiyle bir güzel uyudum. Rüyamda dereye düşen bir pabuça binmiş pamuk kedinin maceralarını görmüş olabilirim.
Kitap zehiri kanıma böylece karıştı.
O andan sonra önüme çıkan her basılı kağıdı ister kitapta ,ister tava tencere rafında gazeteden örtüde,ister pencereye perde niyetine gerilmiş olsa da okudum okudum okudum...
Ev dışında bir yere gezmeye gidildiğinde canım sıkılır ev sahibinin rafları gazete ile kaplıysa çok memnun olurdum.Eee ne de olsa cephane bulmuş olurdum yoksa çok sıkılır ,büyüklerden
-sıkı can iyidir çabuk çıkmaz lakırdısını duyup sıkıntıdan patlardım.

İlkokul 3.sınıfta Halide Edip Adıvar'ın HANDANını dönem ödevi için okuyan ablamdan gizli gizli okumaya başladım.İki kadının 1912nin diliyle birbirine yazdığı sıkıcı mektupları sonuna kadar okuduğumu hatırlıyorum.
Bu ilk; yaşıma hiç uymayan romanı okumama rağmen okuma aşkım hiç zedelenmedi.İlk ve orta okulda İlçe Kütüphanesine giderek habire okudum durdum.Eve sadece haftada bir kitap bgötürebiliyordum .
Öğretmen okulunda okul kitaplığı yöneticisi son sınıflardan Sabiha Abla artık anahtarı bana veriyor krndim gidip istediğim kitapları alıp ,okuyup geri yerlerine koyuyordum.
Kitaplık defterine ise ilk sekiz kitaptan sonrasını hiç kaydetmedik.Aldığımı okuyup geri getireceğimden kuşku yoktu,götürmezsem yenilerini alamazdım ki!
Bunun hiç de iyi olmadığını senenin sonunda kitaplık defterine 28 kitap kaydı olan bir kız okul önünde taltif edilince anladım ...
onu ,alkış ve övgüleri kıskanmadım ama kendisine hediye edilen 3 kitapta çoook gözüm kaldı doğrusu.
Nasıl kalmasın ayda her türlü ihtiyacını karşılamak için 50 lira harçlık alabilen parasız yatılı Nalan ın harçlığından tanesi 5-8 lira olan romanlara pek finansman kalmıyordu:))
Daha sonra öğretmen olduğum köye beş kilometre kadar bir yolu yürüyerek giderken bir haftalık yiyecek malzememden çok kitaplarım çantamı doldururdu.Gaz lambası ışığında radyo sesi eşliğinde yine tek arkadaşımdı kitaplar.
Kasabadaki kitap satan kuruyemişçiye çok çeşitli yayın gelmiyıordu. İlçe Kütüphanesinin yıllardır değişmeyen memuru Muzaffer abi birgün bana kızım senin okumadığın romanımız kalmadı dediydi de karşılıklı efkarlanmıştık.
Bu girizgahı yarınki yazım için yaptım.Sevgili bir dostumun yazdığı kitaptan sözedeceğim.

8 yorum:

Ayca Karaoglan dedi ki...

Nalan ablam, çok seviyorum seni.

nalan dedi ki...

sağol Ayçacığım ben de seni çok seviyorum

Stil Direktoru dedi ki...

sultanım seni çok özledim İst gelsenize bir ara

Nedret dedi ki...

Aaaa ama seni okuyayım derken dondurma bulaşmadık yerim kalmadı. Bacağıma bile damladı:))
Böyle yapmayın ama. Bir Leylak Dalı, bir sen. Birşey değil ben de yazmaya başlayacağım, susturamayacaksınız. Kuzum, eskilerden bahsetmeye başlamak, yaşlılık belirtisidir, söylemiş olayım. Neyse ki mazeretin varmış, kitap tanıtacakmışsın:)))

nalan dedi ki...

stilim direktörüm,geliceğiz inşaallah yakında

nalan dedi ki...

stilim direktörüm,geliceğiz inşaallah yakında

nalan dedi ki...

bir saat önceki yazdığım yorum kaybolmuş,yenisi de iki kez gitmiş,bloger de şaşırmış

nalan dedi ki...

nedukcuğum,bensiz dondurma yemek yaramıyor sana demek ki:)
Ankara buz gibi bu akşam,adeta salep zamanı ...
canım sen elişlerin kadar güzel yazıp pabucumuzu dama atarsın o zaman
yaz, bekliyoruz.
yarın inşaallah sevgili bir dostun kitabını konu edeceğim inşaallah